Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Barbarların Son Seferi
Barbarların Son Seferi
Barbarların Son Seferi
Ebook248 pages1 hour

Barbarların Son Seferi

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

“Yıllar var ki, sükûtun çığlıkları hep sesimin önünde uğulduyor; zulmü lânetlemek, zalimin yüzüne tükürmek, müfterîye ağzının payını vermek, mütecâvizin sesini kesmek, komplocuya "yeter artık" demek tâ dilimin ucuna kadar geliyor ve tabiatımın cidarlarını zorluyor; ama, kimseye bir şey diyemiyor/demiyor; Allah'ın görüp bildiğini düşünüyor, olup bitenleri kaderin mutlak adaletine bağlıyor, bir iki yutkunuyor; sonra da yeniden bütün hiddet ve şiddetimi her zaman muhabbetle çarpan kalbime emanet ediyor; karakter, düşünce ve üslûbumun hatırına herkesin yalan- doğru sesini yükselttiği durumlarda ben bir "Lâ Havle" çekip "Buna da eyvallah" demekle yetiniyorum.

LanguageTürkçe
Publisher7/24 Kitap
Release dateFeb 21, 2019
ISBN9780463082188
Barbarların Son Seferi

Read more from Veysel Ayhan

Related to Barbarların Son Seferi

Related ebooks

Reviews for Barbarların Son Seferi

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Barbarların Son Seferi - Veysel Ayhan

    Önsöz yerine…

    Yıllar var ki, sükûtun çığlıkları hep sesimin önünde uğulduyor; zulmü lânetlemek, zalimin yüzüne tükürmek, müfterîye ağzının payını vermek, mütecâvizin sesini kesmek, komplocuya yeter artık demek tâ dilimin ucuna kadar geliyor ve tabiatımın cidarlarını zorluyor; ama, kimseye bir şey diyemiyor/demiyor; Allah'ın görüp bildiğini düşünüyor, olup bitenleri kaderin mutlak adaletine bağlıyor, bir iki yutkunuyor; sonra da yeniden bütün hiddet ve şiddetimi her zaman muhabbetle çarpan kalbime emanet ediyor; karakter, düşünce ve üslûbumun hatırına herkesin yalan- doğru sesini yükselttiği durumlarda ben bir Lâ Havle çekip Buna da eyvallah" demekle yetiniyorum.

    Varsın bir müddet daha zulüm, âbâd olsun, hak ve adalet ayaklar altında çiğnensin, mazlum âh u efgânla inlesin, mağdur sesini duyurma peşinde koşsun ve sineler Kudreti Sonsuz'un konuşacağı eşref saat ümidiyle ızdırap ve heyecan soluklasın.. mesele bizim için bir çile doldurma ve inleme ise, Henüz bitmemiş terennümler var/ Ki, sükûtunda intizar inler. (Fâik Ali) fehvasınca, daha bir hayli nevha- i sükûta ihtiyaç var ve ihtimal işte bu sükûtun arkasında o beklenen bahar..."

    Fethullah Gülen, Sükutun Çığlıkları, Sızıntı/Ekim 2013

    "İstanbul’un istilâsı hengâmında,

    Dârü’l- Hikmeti’l- İslâmiye âzâsı idim. Dini altı sual soruldu, cevap ver dediler.

    Ben: Onlar, altı suallerine altı yüz kelime ile cevap istiyorlar. Altı yüz kelime ile değil, altı kelime ile değil, hatta bir kelime ile değil, belki bir tükürükle cevap veriyorum.

    Çünkü o devlet, işte görüyorsunuz, ayağını boğazımıza bastığı dakikada,

    onun papazı mağrurane sual sormasına karşı yüzüne tükürmek lâzım geliyor...

    Tükürün o ehl- i zulmün o merhametsiz yüzüne!’ demiştim."

    Hz. Bediüzzaman

    Siz düşman bile olamazsınız!

     Savaşın bir hukuku vardır; sivillere saldıramazsınız, kimyasal silah kullanamazsınız. Kavganın bir usulü vardır; mert olan, kılıca kılıç, silaha silah kullanır, düellodan kaçmaz, pusu kurmaz. Mafyanın kuralı ve raconu vardır. Kabadayılığın bir disiplini olur; yalan atılmaz, iftiraya tevessül edilmez. Sizinse hiçbir kuralınız yok; siyasetiniz gerilimle büyüyor, kininiz kan, şiddet ve nefretten besleniyor.

    Düşmanlığın bile bir kuralı olur. Siz düşman bile olamazsınız. 

    Savaşta okullara ve öğrencilere saldırılmaz. Gücünüz buna yetiyor diye Amazon vahşilerinin yapmayacağını yapıyor okullara saldırıyorsunuz. Okula karşı okul açamıyorsunuz. Zekanız yıkmaya yetiyor. Yaptığınızı dünyada bir tek Boko Haram yapıyor. Okullara saldırıyor, öğrencileri rehin alıyor. Size gelen kadar kimse okul kapatıp sevinç çığlığı atmamıştı. Kitapları yargılıyorsunuz. Mektep mektep gezip yasak kitap listeleri dayıyorsunuz. Hülagu’dan çok kitap düşmanı, Stalin’den çok özgürlük karşıtısınız. 

    Bu kalleşliklerinizle siz düşman bile olamazsınız.

    Bir zaman bir beldeye muhtar olamayacak bir adamı kral yapmışlar. Ve çingene, kral olup tahtına yerleşince ilk astığı insan babası olmuş. Sizin ilk saldırdıklarınız sizi, cuntanın balyozundan kurtaranlar oldu. Salon ve stadyumlara hükmedince ilk olarak ‘Türkçe Olimpiyatları’ ve ‘Kutlu Doğum Programları’nı yasakladınız, her türlü örgüte açtığınız mekanları ‘Herkes O’nu okuyor’ programlarına kapattınız. Bir yardım kuruluşunun faaliyetlerini baltalamayı Hitler bile düşünmemişti. İngiliz ve Yunan işgalcileri Anadolu’da bunu yapmadı. Siz ise kimsesizlere, yetimlere giden yardımlara set olunca, hastalara giden ilacı engelleyince mutlu olabilecek kaldar alçaldınız. İşte siz tam da busunuz. Her denaati soğukkanlılıkla işliyor, parmaklar sizi gösterdiğinde münafıkların Kur’an’da Biz sadece barışçıyız, ortalığı düzeltmekten başka işimiz yok! (2/11) dediği gibi diyorsunuz. ‘Hırsız’ diye bağrılınca başınıza takke takıyor, ‘Yolsuzluk ve rüşvet’ duyunca aşir okumaya başlıyorsunuz. Mahkeme önlerinde Kur’an okuyan kadınları 3 yıl hapis istemiyle yargılamak size nasip oldu. Kur’an’la alay eden edepsizleri savunan da yalnızca siz oldunuz. Fetvalarınızı türbanla sarmaladınız, para desteleriyle ihrama girdiniz. Bu yaptıklarınızla yalnızca Müslümanlığa zarar vermediniz, insanlığı da bitirdiniz.

    Milyarları çaldınız. Yemledikleriniz ve uyuttuklarınız hariç herkes farkında. Rüşvetler, komisyonlar, arazi rantları… Doymadınız. Maymunun fındık dolu küpe kollarını sokup avuçladığı, bu nedenle de ellerini çıkaramadığı gibi yakalandınız. Çaldığınızı kendi sesleriniz doğruladı. Bir miligram onurunuz olsaydı daha o gün defolup gider kimsenin sizi görmeyeceği bir coğrafyaya kaçardınız.

    Siz bir miligram onuru bile olmayan hırsızlarsınız.

    Belki suçunu kabullenen tevbe eden onurlu bir hırsız olabilirdiniz. Onu da teptiniz. Suç örtmek için masum polislere saldırdınız. Dünyada polis okulu kapatmayı başaran ilk hırsız çetesi siz oldunuz. Binlerce polisi yerinden edip, yüzlercesini tutukladınız. Size suç üstü yapan polisler, sizin üzerinde tepindiğiniz yasalara saygı gösterip teslim oldu. Yassıada’nın Salim Başol’larını, İstiklal Mahkemeleri’nin Kılıç Ali’lerini bulmayı başardınız. Sayenizde yukarıdan gelen emirle hukuk kitaplarını hançerleyen eyyamcı yargıçlar peydahlandı. Ama ne yaparsanız yapın bu onursuzluk ve pişkinliğinizle siz, hırsızların bile yüzkarası oldunuz. 

    Isırmadığınız el, tekme atmadığınız canlı kalmadı. Hızınızı alamayıp ağaçlara saldırdınız. Şehirlerde yeşil alan bırakmadınız. Taksim’de ağaç kesemediniz diye 7 canı kurban ettiniz. Öfkeniz geçmedi. Analarını yuhalattınız. Evet gerçekten soruyorum siz insan mısınız? Soma’ya teselli şovuna gittiniz meydan dayağı attınız. Çarşıda halka saldırdınız. Bugün onlarca çocuk, yüzlerce insan vahşetinize sabredemeyip ne olduğunuzu yüzünüze haykırdığı için tutuklanıyor. Bir yılda 100 faili meçhul cinayet işlendi. Yerle bir ettiğiniz polis teşkilatı tek bir fail bulamadı. Şehirler Teksas’a döndü. Asayiş müdürü kapkaç mağduru! Siz bunları boşverip 3 polis ekibini bir twit peşinde uçakla şehirlerarası insan avına gönderiyorsunuz. Gücünüz masumlara yetiyor. Onursuzluğunuz da burdan geliyor. 

    Bu kalleşliklerinizle siz düşman bile olamazsınız.

    Film yapmaya kalktınız. Saçma sapan filminizi kimse seyretmedi. Zekâ ve beceriniz sadece şuna yetti: Dünyanın en masum filmine (+13) yaş sınırı getirdiniz. En utanılacak filmlere uygulamadığınız kuralları bu filme uyguladınız. Sinemaları tehdit ettiniz. Şimdilik elinizden gelenler böyle komiklikler. Nasıl bu kadar düştünüz hiç düşündünüz mü?

    Kendinizi kurtarmak için sıkılmadan karınızı kızınızı kavganıza alet ettiniz. Hiç mi acımadınız? Tenzih ederim ama bu yaptığınızı kumarbazlar yapar oyunu kaybettiklerinde. Sizi bu kadar düşüren ne oldu? Haccac müslümanlığa bu kadar zarar vermedi. Yezid, bu kadar insana zulmetmedi. Elinize silah aldığınızda, tır tır silah taşıdığınız İŞİD’e rahmet okutacağınız muhakkak.

    Allah yeryüzünü sizden ve hârici medyanızdan korusun! 

    Zulümleriniz ve zulmünüzün destekçileriyle tarihin her sayfasında yüzünüze tükürülecek.

    Bu, ilk tükürük olsun!

    Zaman, Yorum, 18 Mart 2015

    Eğer cemaat ‘örgüt’ olsaydı…

    Hürriyet Gazetesi’nde havuzdan beslenen bir yazar bir de muhabir var. Yazar olan, malum uçağın kadrolu kabin memurlarından. Hürriyet’te Saray komiseri olarak görev yapıyor. Muhabir ise Toygun Atilla.

    Gitse Sabah’ta, Star’da hatta Akit’te yazar. Geçenlerde ‘Çekmecede 7 ay fark edilmeyip bir anda keşfedilen hard disk’ haberi yapmıştı. Geçen hafta da İstanbul Cumhuriyet Savcısı İrfan Fidan’ın Fethullah Gülen Cemaati’ni ‘terör örgütü’, Fethullah Gülen’i ‘örgüt lideri’ olarak tanımlamasını mutlulukla haber yaptı.

    Terör kelimesi Latinceden. ‘Korkudan titreme’ veya ‘titremeye sebep olma’ anlamı var. Güncel anlamı: Siyasi veya ekonomik hedeflere ulaşmak amacıyla sivillere, yönetimlere baskı, yıldırma ve her türlü şiddet içeren yolu kullanmak. Terör uygulayan organize gruplara terör örgütü; terör uygulayan şahıslara ise terörist denir. Şimdi bir terör testi yapalım:

    TERÖRİST KİM?

    1- Toplumun yüzde 50’sine korku salan, siyasi ikbali için Sünni, Alevi, Kürt, ‘afedersin’ Ermeni diye diye toplumu ayrıştıran ve insanları birbirine düşman edenlere, Taksim’de yapılacak bir AVM uğruna ülkeyi ateşe atıp 7 gencin ölümüne sebep olanlara ne denir?

    2- Türkiye’deki tüm kıymetli (kupon) arazilerin satışını tapu müdürlüklerine değil kendine bağlayan, daha ihalesi bile yapılmayan Kanalİstanbul için ‘geçen hafta yapacak firma yetkilileriyle görüştüm’ diyerek Anayasa’nın 9. ve 138. maddelerini ihlal edenlere yani ihaleye fesat karıştıranlara ne denir?

    3- Bağımsız medya gruplarına ekonomik şantajlarla, maden izinleri, vergi denetimleri ve siyasi baskılarla çöken, medya patronlarını telefonda ağlatacak kadar korkutanlara ne denir?

    4- Devlet gücüyle bir özel bankayı batırmak için medyasına aylarca haber yaptıranlara, halkı korkutmayı başaramayınca kanunları paspas ederek bankaya çökenlere ne denir?

    5- Anayasa’yı ilga edip başbakanın, bakanların ve Meclis’in yetki ve sorumluluklarını cebren gasp edenlere, TSK korkusuyla polis okullarını kapatıp parti teşkilatlarından topladığı 2500 polisle kişiye özel güvenlik teşkilatı kurmaya kalkanlara ne denir?

    6- İmralı’dan Kandil’e eylem emirlerini taşıyanlara, TSK’nın yapacağı operasyonları günler öncesinden devletin kriptolu telefonlarıyla Kandil’e ispiyonlayanlara kol kanat gerenlere yani elleri kana bulaşanlara ne denir?

    7- Anayasa’ya açıkça aykırı olmasına hatta partisinin karşı çıkmasına rağmen özel teşebbüse ait 3000 dershaneyi bir kalemde ‘özel okul olacaksınız’ diye kapatana, 60 bin öğretmen, 40 bin personele gadredene ne denir?

    8- Anayasa’ya açıkça aykırı olan MİT, internet, sulh ceza ve dershane yasalarını AYM’de gündeme getirtmeyen ve AYM’yi darbecileri kurtarma haricinde her türlü zulme dilsiz, sağır ve seyirci haline getirtenlere ne denir?

    9- Meclis’ten habersiz binlerce TIR silahı başka ülkelere sevk eden sonra bunlara yasal olarak müdahale etmesi gereken cumhuriyet savcılarını ‘Nasıl kontrol edersin’ diyerek görevden alanlara, yolsuzluk ve rüşvet zanlılarını yargıdan kurtarmak için yüzlerce savcı ve hâkimi, binlerce polis ve polis müdürünü sürenlere ne denir?

    10- Başbakana ve bakanlara rağmen ‘yolsuzlukla suçlanan 4 bakan Yüce Divan’a gitmesin’ diye Meclis’e kâbus gibi çöken, gazetelerde tam sayfa korku bildirisi yayımlayarak Meclis’e gölge eden iradeye ne denir?

    CEMAAT TERÖRİST OLSAYDI…

    Vicdanını yitirmeyen yandaşlar da şahittir ki:

    Cemaat içinde cinayet, şiddet bir yana adi suçtan dahi karakola düşmüş tek insan bulamazsınız. Yolsuzluk ve dolandırıcılık yapıp hüküm giymiş insan bulamazsınız.

    Cemaat fertleri ortalama halkın düzeyinde hayat sürer. Çok büyük işadamları dışında villa, köşk, yat ve yalı, lüks araba sahibi tek fert yoktur. Hemen hepsinin hayatında ‘haram yememe ve kul hakkına riayet’ en önemli kriterdir.

    Böyle insanların terörist olduğunu iddia etmek ‘şeytan- ı racîm’den başka kimsenin aklına gelmez.

    Eğer cemaat müntesiplerinin karakterinde binde bir hatta milyonda bir oranında terörist bir damar olsaydı:

    1- Kalkıp Hocaefendi’ye ‘pavyon ayakçısı’ üslubuyla hakaret edenler daha o gün doğduklarına pişman edilir, hadleri bildirilirdi.

    2- Milyonlarca masum insana ağzını doldura doldura yüzlerce defa haşhaşi, virüs ve binbir hakareti reva görenlerin dilini koparacak hiç olmazsa milyonlarca insandan 1 tane haşhaşi çıkardı.

    3- Her gün gazetelerinde ve televizyonlarında Hizmet’e ve Hocaefendi’ye şeytanın aklına gelmeyecek iftira ve yalanlar atıldığında o gazete binaları kezzap taifesinin başına geçirilirdi.

    Ama hiçbiri olmadı ve olmaz. Barışa kilitli o masum insanların tek işi dünyada barış ve huzurun temini için diyalog kurmak, okul açmak ve ihtiyaç sahiplerinin elinden tutmak. Tek ‘eylemi’ ise Saray’dan idare edilen Yeni Türkiye adliyeleri ve emniyeti önünde zulme karşı Kur’an okumak ve sabırla dua etmek.

    30 bin insanın kanını dökenlerle kucaklaşıp karınca incitmekten imtina edenlere terörist diyenlere, ihanet ettikleri rahmetli Erbakan’ın sözünü hediye edelim: Bunlar at yarışı spikeri! Çekilin gidin, sizi gidi Bizans çocukları…

    Zaman, 18 Şubat 2015

    O balkonda niye yoktuk?

    Haklılığı ve hukuku yasalar belirler. Eğer suçluysam 5 kişiden 2’sinin bana kefil olması beni masum yapmaz. 5 ülkeden 2’sinin diktatörlükle yönetilmesi o ülke liderlerini demokrat yapamayacağı gibi. Eğer tanıkların çokluğu masumiyet getirseydi hapishanelerde kimse kalmazdı. Bu nedenle AKP’nin 5 kişiden 2’sinin oyunu alması ile 5 kişiden 1’inin oyunu alması arasında hukuki fark yoktur. Suçsuzluğu yargı belirler.

    Peki, Türkiye’de yargı kaldı mı?

    Bir savcının önüne bugün itibarıyla bir yolsuzluk geldiğinde dava açmadan önce şunları düşünecek: Acaba bu suçun ucu AKP’ye dokunuyor mu? Arkasında bir bakan veya milletvekili çıkabilir mi? Hatta bir AKP’linin akrabası olabilir mi? İlk araştıracağı bu olur. Eğer sürülmek istemiyorsa o dosyası hiç kımıldatmaz. Bilir ki eğer böyle bir bağ varsa zaten polis onu dinlemeyecektir. Dolayısıyla artık yargı bitti. Yargı Başbakan demek. Türkiye’de fiilî olarak yasama, yürütme ve yargı tamamen Başbakan’dan ibaret.

    Başbakan artık Egemen Bağış’ın alnından öpüp şunu diyebilir: Ey Egemen, benden habersiz bir sürü rüşvet aldın, Bakara makara diye Kur’an’la dalga geçtin ama mühim değil, önemli olan benimle dalga geçmemen. ‘Rahmetim gazabımı geçti’ seni affettim. Zafer Çağlayan’a Ey Zafer, seni de affettim o saati güle güle kullan, aldığın rüşvetler devlet kasasından değildi zaten. Muammer Güler’e dönüp Ey Muammer, sen zaten suçlu değilsin, rüşvetler İran parasıydı, benden başkasının önüne yatmanı yadırgadım ama olsun. Hayırsever çocuktur, iyi ettik kurtardık. Yargının mücessem hali Başbakan olunca artık hiçbir savcı ne o balkondakilere ne de o balkonun önündekilere toz konduramaz. Balkon fotoğrafının yeni Türkiye’deki anlamı budur. Bu yargının Kuzey Kore’deki yargıdan farkı ne? Kuzey Kore lideri Kim Jong- Un, yolsuzluk yaptı diye eniştesini ve beş yardımcısını aç köpeklere yedirmişti. Başbakan ise yolsuzluğu ortaya çıkardı diye cemaati hiçbir delile dayanmadan infaz ediyor. Fark ne? Fark belki yolsuzluğun Kuzey Kore’de suç, bizde artık meşru olması. Bir başka fark Kim Jong- Un’un seçimlerde yüzde 43 değil de yüzde 100 oy alması. Bu fark Yüksek Seçim Kurulu’na AKP bayrağı dikildiğinde rahatça çözülür.

    HİZMET NERDE YANLIŞ YAPTI?

    Cemaat bu seçimlerde mağlup olmuşmuş. Öyle olsa bile böyle bir mağlubiyetle ancak iftihar edilir. Yolsuzluk ve rüşvet bu ülkede 5 kişiden 2’sinin değil de 5’te 5’in de desteğini alsa fark eden bir şey yok. Muammer Güler, Egemen Bağış ve Zafer Çağlayan’la ahirette beraber haşrolmak isteyenlere kim ne diyebilir! O nedenle de Cemaat ne o balkonda hizaya girebilir ne de aşağıdaki topluluğa katılıp ‘Türkiye sizinle gurur duyuyor’ diye haykırabilir.

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1