İnanılmaz Öyküler III. Bölüm: SAKİN EV
By Jules Lermina and Kemal Ergezen
()
About this ebook
Saat akşamın beşi. Neredeyse akşam oldu. Ev dışarıdan tuhaf-sa içeriden çok daha tuhaf. Oda namına düzenli, tam anlamıyla düzgün tek yer yok. Yine de betimlemeye çalışalım.
Öncellikle, bodrumlar, zemin kat ve birinci kat birleştirilmiş. Sanki ikinci katın dibi düşmüş gibi. Zemin boyunca, temellerin hizasına dek uzanan tüm alan demir direklere sabitlenmiş maka-ralar aracılığıyla kaldırılıp indirilebilen zincir ve halatlardan sar-kan farklı büyüklerde kasalarla dolu.
Bu kasalar büyük ebatlarda; normal bir insanın boyundan daha yüksekler ve düz birer küp şeklindeler. Her birine birer kapı açılmış. Demir direklerin kendi etraflarında dönebilen hareketli kolları var, öyle ki kasalar evin tüm genişliğince pozis-yon değiştirebiliyor; bunlar, her tarafı çark ve dişlilerle dolu bir mekanizmayla hareket ettirilen zincir ve halatlar aracılığıyla istenilen yüksekliğe kaldırılıp indirilebiliyor. Tüm kasalar yukarı kaldırıldığında çöküklerle dolu koca bir çukurdan ibaret zemin bomboş kalıyor:
Bu haliyle mekanın doğası hakkında bir fikre varmak çok daha kolay. İlk göze çarpanlar tuhaf biçimlerde ocaklar, her çeşit alet erdevat, karniler, imbikler, uzun boyunlu tüpler, bunlara ilaveten mekanik aletler ve camdan dizkinin çapı iki metreden fazla olan dev bir elektrikli makina.
En ufak bir şüpheye yer yok ki, orada olan her şey kimya ve fizik materyalleri.
Read more from Jules Lermina
İnanılmaz Öyküler I. Bölüm: KAÇIKLAR Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsİnanılmaz Öyküler II. Bölüm: ÇİVİ Rating: 0 out of 5 stars0 ratings
Related to İnanılmaz Öyküler III. Bölüm
Related ebooks
On Dakika Otuz Sekiz Saniye Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsMezar Odasi Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsDar Kapı Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsApartman Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsCanavar Yapan:The Monstre Maker Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsAlice Harikalar Diyarında Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsİffet Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsÜtopya Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsBEYAZ DİŞ Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsMima Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsOğul: Ütopik, #1 Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsKesik Baş Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsSuya Düşen Kan (Harun Tokak Külliyatı -7) Rating: 0 out of 5 stars0 ratings1984 Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsDakika Adam Algoritmasi Rating: 0 out of 5 stars0 ratings80 Günde Devr-i Âlem Rating: 5 out of 5 stars5/5Beyaz Zambaklar Ülkesinde Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsOsmanlı'da CinselliK Rating: 1 out of 5 stars1/5Kur’ân: Ebedî Doğrular “Putlara Ultimatom” Cilt II Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsEvdeki Yabancı Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsYok Oluşun Kıyısında Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsKuyucaklı Yusuf Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsDüello Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsSon 10 Dakika: 1, #1 Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsNe İçin Yaşıyorum Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsİsimsiz Ceset Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsÇukurda Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsEmma Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsAykırı Düşünceler Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsZamanda Kuşatma Rating: 4 out of 5 stars4/5
Reviews for İnanılmaz Öyküler III. Bölüm
0 ratings0 reviews
Book preview
İnanılmaz Öyküler III. Bölüm - Jules Lermina
X
I
ESASINDA buraya bir ev denir miydi? Renkleri siyaha çalan dört duvar, pencere namına açılmış paralelkenar bir kaç göz sayesinde biraz adama benzemişti; ağır ve kaba demirleri, kocaman çivileri ile kapı da kara renkteydi. Karanlık ve keder burada her şeyin üzerine sinmişti ve burayı az önce kırbaçlanmış bir zencinin çehresine benzetiyordu. Taşlar da ruhlarını teslim etmişti, sanki gazap içinde kaderlerine boyun eğmekten başka ellerinden bir şey gelmiyordu.
Hiçbir zaman hiçbir ses onları neşelendirmeye gelmiyordu, hiçbir zaman hiçbir şanson yüzlerini güldürmek için çınlamıyordu. Kendi hareketsizlikleri içinde cılız düşmüş, ağırlıklarını ancak taşır halde sessizliğin yüküne dayanabilmek için birbirlerine yaslanıyorlardı. Bu yığına sıkıntıdan usanç gelmişti. Gelip geçenlerin içine korku salma kabiliyetinden de yoksundu.
Quiet-House (Sakin Ev) kimseyi korkutmuyordu. Kare şeklinde, yumuşak huylu baygın bir aybalığını andırıyordu, taştan bir esnemeydi o kadar.
Uykuya dalmış bir sfenks gibi hareketsiz bu antika yapının önünden geçenler ona bakmak için kafalarını bile çevirmezdi. Ev, şehrin uzak bir köşesinde, Hoboken’in
¹ kuzeyinde Champs−Elysées yakınlarındaydı. Ağaçları mezarlık bitkileri gibi mattı.
Bu ev unutulmuş bir karakol gibi acaba neden taa oralara yerleşmeye gitmişti. Ne gelen vardı ne de giden. Orada kimsenin yaşamadığını farz etmek yanlış olmazdı.
Evin önünde parka benzer bir bahçe bekliyordu, duvarları saygısız bir bakışı umutsuzluğa düşürecek kadar yüksekti. Gerçekte kimse de böyle bir hata işlemeyi aklından geçirmiyordu. Yerleşim ıssızdı: dolayısıyla gizemi aralamaya çabalayan meraklı komşular yoktu, komşular olsaydı da hayli zahmete katlanmaları gerekirdi. Evin gri cephesinin sergilendiği yoldan kuş uçmaz kervan geçmezdi, gün batımından sonra bu yolda birilerinin yürüdüğünü görmek sadece büyük bir sürpriz olurdu.
Fakat asıl şaşırtıcı olan, ev hakkında bilinmeyenlerden çok bilinenlerdi. Buranın terkedilmiş olmadığı herkes tarafından biliniyordu. O haliyle üç, daha doğrusu dört kişiye konut görevi görüyordu: bunlar iki hekim, doktor Aloysius ve doktor Truphemus, birincinin eşi bayan Tibby ve küçük kızları Netty idi.
Yaşamları için gerekli erzakı nasıl temin ediyorlardı: işte kimsenin cevap veremediği soru buydu; ev nasıl iyi korunmuşsa, kimse açığa çıkaramasın diye sır da öyle iyi saklanmıştı. Gerçekten de Hoboken kasabı John Clairfax, yan komşusu bakkal Smithson, fırıncı Parden, dükkânlarına tesadüfen de olsa Sakin Ev’den bir müşteri geldiğini ilk anda söyleyemezlerdi. Öyle ki vaktiyle, hizmetlerini sunmak için yola çıkmışlar, yiyecekle dolu arabalarını evin kapısı önüne çekmişlerdi; arabalardan birinde butlar sarkıyor, muhtelif sığır parçaları tekerleklerin sarsıntısıyla hopluyordu, diğerinde salam ve sucuklar vardı ve deri kaputunun üzerine çiçek tacı gibi dizilmiş mumlar yerleştirilmişti, üçüncü arabada ise altın sarısı ekmekler parlıyordu.
Dışarıdan zırhlanmış, içerdense kilitlenmiş kapı açılmadan önce, uzun süre çalmaları gerekti. Fakat esnaf ruhu sabretmeyi iyi bilir. Demir levha sonunda gıcırtılı topuk demirlerinin üzerinde dönene ve kır düşmüş saçlarla çevrelenmiş tatlı fakat huzursuz bir yüz, kocaman şaşkın gözlerle bu inatçı adamlara bakarak belirene kadar kapıyı çalmaktan usanmadılar.
− Buyrun beyler, ne istemiştiniz? diye sordu bayan Tibby, doktor Aloysius’un hanımı.
Ama kime rastladığını anlayarak hemen şöyle dedi:
− Hayır, hayır! Herhangi bir şeye ihtiyacımız yok.
− Bugün bir şeye ihtiyacınız olmayabilir, dedi John, sevimli yüzlü kasap, peki yarın?
− Yarın da bir ihtiyacımız yok, diye yanıtladı bayan Tibby.
− O halde, önümüzdeki hafta gelelim, dediler Smithson ve Parden aynı anda.
− Sizi zahmete sokmayalım, diye ısrar etti hanım, herhangi bir ihtiyacımız yok, olmayacak da.
− Asla mı! diye homurdandı John.
− İyi de nasıl