Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Pervin Abla
Çulluk
Çoban Yıldızı
Ebook series12 titles

Yesari Mahmut Esat Serisi

Rating: 0 out of 5 stars

()

About this series

Nevres Vacit, kardeşine; ihtiyarlığın kadere razı oluşundan bahsederken bir ayıp gibi saklamak istiyordu. Çünkü kadere rızadaki feragat; bir bağış, kendiliğinden bir bahşediş, bir isyandı. İsyanda işte bu feragatin asaleti yoktu. İhtiyarlık hırsı denilen hayata tırnaklarını takıp, sonuna kadar didişmek, çırpınmak gibi neticesiz, hatta acınacak bir direnişten, ayak direyişten başka bir şey değildi.


Hürrem Hakkı ise, ihtiyarlığı üzerine kondurmamasına rağmen, kuvvetin nerede başlayıp, nerede bittiğini biliyordu. O, yalnız burnunun ucuna konacak sinekleri avlamaya razı olmuş, yorgun, yaşlı köpekler gibi idi. Ürkütmemek, hatta ölü, leş hissini vermek şarttı.


Rasih Nevres, iki ihtiyarın tutmak istediği iki ayrı yolu görüyordu.


Fakat ikisinin de sendelemeden, hatta düşmeden yürüyebilecekleri çok şüpheli idi.


Acaba, hangisi daha çok ümit besliyordu. Nevres Vacit, romanı ile bir hak kazandığına emindi, ümitlenebilirdi. Lâkin Hürrem Hakkı?


Zarafeti ile Belma’yı, etkilediğine, etki edeceğine emindi, onun da ümide düşmek hakkı idi!


Rasih Nevres, Belma’nın biraz evvel söylediklerini düşündükçe, babasıyla amcasına ne derece acımak lazım geldiğine şaşırıyordu. Hatta acımak da kâfi değildi. İki ihtiyarı, kollarından tutup sarsmalı, hakikatin acılığını ve dehşetini anlatmalı idi.


Belma’nın hırsı, ateşi, bu iki yorgun ve halsiz ihtiyarı bir darbede yere serer, öldürür, bir anda yok ederdi. Hem de onların, kendi hayallerindeki planlarından, düşündüklerinden bir tanesini, en küçüğünü uygulama imkanı ve ihtimalini bırakmadan…

LanguageTürkçe
Release dateDec 20, 2022
Pervin Abla
Çulluk
Çoban Yıldızı

Titles in the series (12)

  • Çoban Yıldızı

    1

    Çoban Yıldızı
    Çoban Yıldızı

    Mahmut Yesari’nin sanat ve edebiyat zevkinin başlangıcı, babası Mehmet Fahrettin Yesari’nin kültürlü, sanata ve edebiyata düşkün biri olması sayesinde küçük yaşlarda kitapla tanışmıştır. Mahmut Yesari’nin sanat ve edebiyat anlayışı, iki ana düzlemde kendini göstermektedir. Bunlardan ilki yazarın gerçekçi roman anlayışı, diğeri ise onun sanatı toplum açısından görüyor olmasıdır. Nitekim bu sayede, edebiyat dünyasında uzun yıllar ‘halk romancısı’ olarak tanınmıştır. İlk romanı olan Çoban Yıldızı’nı 1925 yılında yayımlar ve bu tarihten itibaren sadece edebi türler üzerine yoğunlaşır. Mahmut Yesari’nin romanları konu ve tema bakımından iki ana düzlem üzerinde şekillenir. Bunlardan ilki, bireyin iç dünyası ve diğer bireylerle olan ilişkisi, diğeri ise toplumsal meseleler olarak kendini gösterir. Konunun etrafında döndüğü temalar aşk, sevgi, kıskançlık, şüphe vb.dir. * * * İki saatten beri Büyükdere İskele Gazinosu’nda köprüden gelecek son vapuru bekleyen Doktor Cemil Kâzım, iskeleye çıkan halkın içinde de aradığını göremeyince, arkadaşına döndü:  -Yazık, Kudret, dedi. Talihin yokmuş! Bak, Akşam Güneşi son vapurda da çıkmadı. Artık gelmez.  Doktor Cemil Kâzım, vaktinden evvel ağarmış şakakları, yorgun, biraz fazla çizgili çehresiyle yaşından büyük görünüyordu. Teyze zadesi Kudret, onun geniş omuzlu, iri vücudunun yanında adeta bir çocuk gibi kalırdı:  -Gördün mü ağabey, dedi. Benim talihsizliğim yalnız kumarda değilmiş!” Cemil Kâzım, beyaz, muntazam dişlerini göstererek bir kahkaha ile güldü:  -Eğer Akşam Güneşi’ni görseydin, hiç şikayet etmezdin, Kudret. Belki de teşekkür ederdin. Haydi eve dönelim.  Ilık bir mayıs gecesiydi. Gökyüzü sarı donuk, birbirine sıkışmış yıldızlarıyla güveler yemiş delik deşik koyu nefti bir örtüye benziyordu. Bu sarı, küçük menfezlerden kayan, süzülen zayıf pırıltılar durgun denizin sathında yağ habbecikleri gibi yüzüyordu.

  • Pervin Abla

    3

    Pervin Abla
    Pervin Abla

    Mahmut Yesari’nin sanat ve edebiyat zevkinin başlangıcı, babası Mehmet Fahrettin Yesari’nin kültürlü, sanata ve edebiyata düşkün biri olması sayesinde küçük yaşlarda kitapla tanışmıştır. Mahmut Yesari’nin sanat ve edebiyat anlayışı, iki ana düzlemde kendini göstermektedir. Bunlardan ilki yazarın gerçekçi roman anlayışı, diğeri ise onun sanatı toplum açısından görüyor olmasıdır. Nitekim bu sayede, edebiyat dünyasında uzun yıllar ‘halk romancısı’ olarak tanınmıştır. İlk romanı olan Çoban Yıldızı’nı 1925 yılında yayımlar ve bu tarihten itibaren sadece edebi türler üzerine yoğunlaşır. Mahmut Yesari’nin romanları konu ve tema bakımından iki ana düzlem üzerinde şekillenir. Bunlardan ilki, bireyin iç dünyası ve diğer bireylerle olan ilişkisi, diğeri ise toplumsal meseleler olarak kendini gösterir. Konunun etrafında döndüğü temalar aşk, sevgi, kıskançlık, şüphe vb.dir. * * * -Muzaffer Bey bir cigara verir misiniz? -Nasıl Pervin! Sen cigara içiyor muydun? Pervin; uzun koyu kumral kirpikli gözlerini kapadı: “Çok! Hep pek çok!” demek ister gibi başını salladı. Hayretle ona bakıyordu: -Ne vakitten beri? -Bir sene kadar oluyor. -Ne diyorsun? Benim, şaşkın, gözlerimi açarak sorduğum bu sual pek tuhafına gitti, başını geriye iterek, göğsü, omuzları sarsıla sarsıla kahkahalarla güldü. Ömrümde hiçbir kahkaha bu kadar acı, feci bir tanınla kulaklarımda akisler yapmamıştı. Bu kahkaha; hasta bir göğüsten çıkan müzmin, bir hırıltıyı andırıyordu. Beyaz ince parmaklarını gözlerine gezdirerek: -Oh! Beni çok güldürttünüz, dedi. Gözlerimden yaş geldi.

  • Çulluk

    2

    Çulluk
    Çulluk

     Mahmut Yesari’nin romanlarında toplumsal olarak en çok işlenen konulardan bazıları ise Tanzimat’la başlayan Türk modernleşmesinin, Cumhuriyet’le birlikte köklü değişmelere sebep olduğu yıllarda yaşayan Mahmut Yesari, bu değişimler karşısında duyarsız kalmamış ve romanlarında sıklıkla bu konuya değinmiştir. Modernleşme ve dolayısıyla Batılılaşma sonucunda kendi toplumuna yabancılaşmış kişilere yer verir. Bu kişiler çoğunlukla, zevk ve eğlenceye düşkün, sürekli yabancı kelimeler kullanan, toplumsal ve kültürel değerlerle bağ kuramayan bir karaktere sahiptirler. Mahmut Yesari bazı romanlarında ise fabrika işçileri, köy ve köylü, işçilerin olumsuz çalışma şartları, toplumsal adaletsizlikler, yoksulluk gibi farklı konuları ele almıştır. Buna bir örnek olarak yazarın en tanınan romanı olan Çulluk, Türk edebiyatı için son derece önemli bir eserdir. Fabrika işçilerinin, köyün ve köylünün konu edildiği ilk roman olarak edebiyat tarihimize geçmiştir. * * * Gökyüzünde soluk bir dilim ay, uçları salkım salkım buz tutmuş iri çam dallarına takılıp sallanarak yükseliyordu. Çamların gölgeleri sırtlarda, yamaçlarda uzanıp kısalıyor, beyaz karlar üzerinde; kah yıkık çatılı, kırık sütunlu bir mabet harabesinin hayali canlanıyor, kah dikit mağaralarını hatırlatıyordu.  Dar boğazı örten çığları; yalnız dağ başlarında esen keskin bıçak gibi rüzgarlar, sert buzlu kamçısıyla dağıtıp savuruyordu.  Ormana yaklaşırken tereddütle bakındık. Konağında misafir kaldığımız yerli arkadaş:  -Galiba erken geldik, dedi. Ay tepeye yükselmeli, tekeler o zaman birer ikişer görünürler. Bir kere de Geyikçi Hoca’ya soralım.  Yola çıktığımızdan beri karlar üzerindeki hayvan izlerini koklaya koklaya önümüzden giden kuru, esmer yüzlü köylüye seslendi:  -Hoca, sen ne dersin, erken mi?  Köylü, başını çevirdi, gülümsedi:  -Öyle ağam, vakit erken daha…

  • Tipi Dindi

    5

    Tipi Dindi
    Tipi Dindi

     Mahmut Yesari’nin romanlarında toplumsal olarak en çok işlenen konulardan bazıları ise Tanzimat’la başlayan Türk modernleşmesinin, Cumhuriyet’le birlikte köklü değişmelere sebep olduğu yıllarda yaşayan Mahmut Yesari, bu değişimler karşısında duyarsız kalmamış ve romanlarında sıklıkla bu konuya değinmiştir. Modernleşme ve dolayısıyla Batılılaşma sonucunda kendi toplumuna yabancılaşmış kişilere yer verir. Bu kişiler çoğunlukla, zevk ve eğlenceye düşkün, sürekli yabancı kelimeler kullanan, toplumsal ve kültürel değerlerle bağ kuramayan bir karaktere sahiptirler. Mahmut Yesari bazı romanlarında ise fabrika işçileri, köy ve köylü, işçilerin olumsuz çalışma şartları, toplumsal adaletsizlikler, yoksulluk gibi farklı konuları ele almıştır. Buna bir örnek olarak yazarın en tanınan romanı olan Çulluk, Türk edebiyatı için son derece önemli bir eserdir. Fabrika işçilerinin, köyün ve köylünün konu edildiği ilk roman olarak edebiyat tarihimize geçmiştir. * * *  - Anna, benim kadehim boş duruyor! Uzun boylu, ince geyik belli, siyah zülüfleri yanaklarına yapışık kesik saçlı, uzun etekli, daracık siyah kadife kostümü içinde, süzüle süzüle dolaşan Macar kızına yalvarıyorum: - Anna, bir yudum şarap ver! Barın arka tarafındaki hususi odasında, Anna, Marusa, Anna’nın kardeşi Jülyetta, Ferit Hikmet, Süheyl Münir, saatlerden beri oturmuş içiyoruz. Odanın ortasındaki masanın üstünde, buzlu yemiş kaseleri, viski, şarap, likör kadehleri, dolup taşmış sigara tablaları, ağız tarafı havluya sarılı şarap binliği yatan kova, sigara paketleri, kibrit kutuları, buruşuk havlular, elbezleri, çöp atılmış, sigaralar bastırılmış tabaklar, hepsi birbirine karışmış… Kimse kadehini tanımıyor, kimse çatalına, bıçağına sahip değil… İçkinin beyni saran, gözleri buğulandıran dumanı içinde, eller rast geldiğini kavrıyor…

  • Ak Saçlı Genç Kız

    4

    Ak Saçlı Genç Kız
    Ak Saçlı Genç Kız

    Mahmut Yesari’nin romanlarında toplumsal olarak en çok işlenen konulardan bazıları ise Tanzimat’la başlayan Türk modernleşmesinin, Cumhuriyet’le birlikte köklü değişmelere sebep olduğu yıllarda yaşayan Mahmut Yesari, bu değişimler karşısında duyarsız kalmamış ve romanlarında sıklıkla bu konuya değinmiştir. Modernleşme ve dolayısıyla Batılılaşma sonucunda kendi toplumuna yabancılaşmış kişilere yer verir. Bu kişiler çoğunlukla, zevk ve eğlenceye düşkün, sürekli yabancı kelimeler kullanan, toplumsal ve kültürel değerlerle bağ kuramayan bir karaktere sahiptirler. Mahmut Yesari bazı romanlarında ise fabrika işçileri, köy ve köylü, işçilerin olumsuz çalışma şartları, toplumsal adaletsizlikler, yoksulluk gibi farklı konuları ele almıştır. Buna bir örnek olarak yazarın en tanınan romanı olan Çulluk, Türk edebiyatı için son derece önemli bir eserdir. Fabrika işçilerinin, köyün ve köylünün konu edildiği ilk roman olarak edebiyat tarihimize geçmiştir. * * * Cezmi kaptan, acentanın kapısından girince, sağda tezgah şeklindeki yüksek sıranın üzerine inilmiş yazı yazan memura: - Merhaba, Lütfü Efendi, dedi. Memur, süratle başını kaldırdı: - Hoş geldiniz Kaptan Bey… - İhsan Bey burada mı? - Yemeğe çıktılar… Oturun bekleyin. - Akşama uğrarım. - Siz bilirsiniz. Lütfü Efendi, tekrar işine koyulmuştu. Cezmi Kaptan sordu: - Biz seferde iken mektup, falan geldi mi hiç? - Gelmişse İhsan Bey’dedir. - Peki, arayan da olmadı mı? Lütfü Efendi, kalemi elinden attı. Derin bir hayretle bakıyordu!

  • Kalbimin Suçu

    7

    Kalbimin Suçu
    Kalbimin Suçu

    Hayır, kimsenin suçu yok… Bir takım işsizleri bile beslediğim, onlara baktığım için kabahat bende… Çünkü onları işsizliğe alıştırdım, ahlaklarını bozdum… Bir sürü koca aşifteleri affettim, onlar yüz buldular, tabiatıyla peşimi bırakmadılar. Kabahat kimde? Yine bende! Hangi birini sayayım… İşte bu iki kadın, bizi zorla musibetten çıkardılar? Soruyorum, silah mı çektiler? Ne yaptılar? Gevşeyin, biziz… Haydi, şimdi korkun bakalım… Vaziyeti olduğu gibi kabul ediyoruz. Çünkü sonunda insanlarız!              Göğsünü yumrukluyordu:              - Bütün suç benim… Kalbimin suçu!... Cefayı da ben çekeceğim!

  • Dağ Rüzgarları

    6

    Dağ Rüzgarları
    Dağ Rüzgarları

    - Neden korkayım? Artık, yaşamaktan bile korkmuyorum. Çünkü yaşamak, ölümden daha korkunç… Şu korku çok fena, hem çok muzır bir şey… İnsanların bütün korktukları başlarına geliyor… Hastalık, yalnızlık, her şey, her şey… Hiçbir şeyden korkmayanı, ne tehdit edebilir… - Sizi tanımıyorum! - Ben, sizleri, hepinizi çok iyi tanıyorum. Ovayı, aşağıları görmek için, dağa, yükseklere çıkmak lazım… Dağ başına çıktığınız vakit, gözleriniz kararıyor; başınız dönüyor… Dağ rüzgarları, insanın soluklarını kesiyor ve bir deniz gibi tutuyor… Buna alışıyorsunuz ve işte o zaman, merdivenden inerken gözleri kararan sinirli şehir insanı olmaktan kurtuluyorsunuz… Suadiye plajının önünden geçerlerken Melike, yol kenarına attığı kanlı mendili düşündü ve kahkaha ile güldü: Ziya, yine hayretini gizleyememişti: - Ne kadar şensiniz! - Hayata karşı kuvvetli olmak lazım… Siz de gülünüz!

  • Kanlı Sır

    10

    Kanlı Sır
    Kanlı Sır

    Aradan yirmi seneye yakın bir zaman geçti… Hatta harbin biraz gerisine, yedeklerden siperlere gönderileceğimiz geceden bir gece evvel, bana tevdi edilen bu sırrı, yirmi sene sakladım. Artık bu vakanın, bugün ne şahidi, ne de kahramanı var. Peki, Hüsrev Bey, niçin bu sırrı bana ifşa etmişti? Acaba, günün birinde yayınlanacağını mı ummuştu? Ne münasebetle? O zaman, bu imkan ve ihtimali söyleyecek olsalar, en evvel ben gülerdim. Vaziyet, bulunduğumuz mevki itibariyle, ben de, Hüsrev Bey’den daha az tehlikede değildim. Ben de onun kadar ölüm tehditleri altında yaşıyordum. Fakat, yine soracağım, Hüsrev bey, niçin bu sırrı bana ifşa etmişti?

  • Ölünün Gözleri

    9

    Ölünün Gözleri
    Ölünün Gözleri

    Genç kadın, söylerken Hamide Hanım, kendi kendine düşünüyordu… Kevser Hanım’ın sağlığında değil, öldükten sonra bile, gözleri üstünde kalan parası, onlara hayır edecek miydi? Yoksa yaşadıkları müddetçe ölünün açık giden gözleri, kızgın iki neşter ucu gibi huzurlarını rahatlarını dağıtacak mıydı?

  • Hınç

    8

    Hınç
    Hınç

    Kendilerini kandıran ve büyük borca sokan bir tefeciden, iki arkadaşın intikam almak için yaptıkları anlatılıyor.

  • Su Sinekleri

    11

    Su Sinekleri
    Su Sinekleri

    Yeryüzünde, her şey hayata yeni doğar, yeniden hazırlanır gibi, su sinekleri, tabiatın kendilerine lütfettiği bir günlük ömrü, bir tek bahar gününü, uçmakla geçirdiler. Karanlıklardan ışığa doğmuşlardı, kendi hayallerinden başka renk, başka ışık görmeden, yine karanlıklara döndüler. Modaya, hayal aleminin renklerine aldanıp hayatı bunlardan ibaret gibi gören gençlerin yaşadıkları ve sonuçlarını anlatılıyor. Yaklaşık yüz yıla yakın bir zaman öncesi yaşananlar, sanki bugünkü gençliğin yaşadıklarını önceden görmüş gibi…

  • Bahçemde Bir Gül Açtı

    12

    Bahçemde Bir Gül Açtı
    Bahçemde Bir Gül Açtı

    Nevres Vacit, kardeşine; ihtiyarlığın kadere razı oluşundan bahsederken bir ayıp gibi saklamak istiyordu. Çünkü kadere rızadaki feragat; bir bağış, kendiliğinden bir bahşediş, bir isyandı. İsyanda işte bu feragatin asaleti yoktu. İhtiyarlık hırsı denilen hayata tırnaklarını takıp, sonuna kadar didişmek, çırpınmak gibi neticesiz, hatta acınacak bir direnişten, ayak direyişten başka bir şey değildi. Hürrem Hakkı ise, ihtiyarlığı üzerine kondurmamasına rağmen, kuvvetin nerede başlayıp, nerede bittiğini biliyordu. O, yalnız burnunun ucuna konacak sinekleri avlamaya razı olmuş, yorgun, yaşlı köpekler gibi idi. Ürkütmemek, hatta ölü, leş hissini vermek şarttı. Rasih Nevres, iki ihtiyarın tutmak istediği iki ayrı yolu görüyordu. Fakat ikisinin de sendelemeden, hatta düşmeden yürüyebilecekleri çok şüpheli idi. Acaba, hangisi daha çok ümit besliyordu. Nevres Vacit, romanı ile bir hak kazandığına emindi, ümitlenebilirdi. Lâkin Hürrem Hakkı? Zarafeti ile Belma’yı, etkilediğine, etki edeceğine emindi, onun da ümide düşmek hakkı idi! Rasih Nevres, Belma’nın biraz evvel söylediklerini düşündükçe, babasıyla amcasına ne derece acımak lazım geldiğine şaşırıyordu. Hatta acımak da kâfi değildi. İki ihtiyarı, kollarından tutup sarsmalı, hakikatin acılığını ve dehşetini anlatmalı idi. Belma’nın hırsı, ateşi, bu iki yorgun ve halsiz ihtiyarı bir darbede yere serer, öldürür, bir anda yok ederdi. Hem de onların, kendi hayallerindeki planlarından, düşündüklerinden bir tanesini, en küçüğünü uygulama imkanı ve ihtimalini bırakmadan…

Related to Yesari Mahmut Esat Serisi

Related categories

Reviews for Yesari Mahmut Esat Serisi

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words