Explore 1.5M+ audiobooks & ebooks free for days

From $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Aklın Şehveti
Aklın Şehveti
Aklın Şehveti
Ebook150 pages1 hour

Aklın Şehveti

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

Geceleri uykunuzu kaçıran türden aşka dair ham, samimi ve dürüst bir roman: Karşılık bulamayan aşka.

Bu, düzgün sonların veya büyük jestlerin hikayesi değil. Bu, sizi asla sevmeyecek birini sevmenin sessiz azabı, sohbetler bittikten sonra bile devam eden özlem ve "neredeyse seçilmiş" olmanın ne anlama geldiğine dair musallat olan bir soru hakkında.

Günlük sayfaları gibi okunan itiraflar ve kitapların, filmlerin, müziğin yankılarıyla dokunmuş yansımalar aracılığıyla bu kitap, arzunun sızısını, reddedilmenin acısını ve umudun kırılgan güzelliğini yakalıyor.

Tek bir bakışı tekrar tekrar kafasında canlandıran, asla gelmeyen bir mesajı çok uzun süre bekleyen veya aslında hiç kendisine ait olmayan birini seven herkes için, bu kitap kalbinize tutulmuş bir ayna gibi hissettirecek.

LanguageTürkçe
PublisherRia Menson
Release dateSep 9, 2025
ISBN9798232692520
Aklın Şehveti

Read more from Ria Menson

Related authors

Related to Aklın Şehveti

Related ebooks

Related categories

Reviews for Aklın Şehveti

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Aklın Şehveti - Ria Menson

    İthaf

    İlk kez sevginin neye benzediğini öğrenenler, bedenin kaldıramayacağı kadar büyük gelen kalp kırıklığıyla tökezleyenler ve kendisinden sürekli başka biri olması istenen bir dünyada sessizce kim olduklarını anlamaya çalışanlar için.

    Bu kitap, çok fazla ve çok hızlı hisseden, bunun hem lanetleri hem de hediyeleri olup olmadığını merak eden sizler için.

    Sonra, kitaplara birer can simidi gibi sarılanlar, cümlelerde kendilerini arayanlar ve göğüslerini daraltan kelimelerin altını çizenler var. Karışık karakterler hakkında, dağılmış olmanın da kendine özgü bir gerçeği olduğunu bildikleri için, ucu kıvrılmış romanları yanlarında taşıyanlar... Hikayelerin sadece eğlence değil, dünya çok ağır geldiğinde bir nefes alma yolu olduğuna inanan sizler için.

    Ve mutlu bir sona ihtiyaç duymadan aşkın gücüne inananlar için... Kalp kırıklığının da kendine özgü bir hikaye olduğunu, karşılıksız duyguların bile bizi şekillendirebileceğini, neredeysenin bazen sonsuza dek kadar güzel olabileceğini anlayanlar için... Aşkın trajik olabileceğini ve yine de hatırlanmaya değer olduğunu bilen sizler için.

    Yeterince iyi olup olmadıklarını merak ederek uyananlar, başkalarının göremediği görünmez savaşlar verenler ve kendilerini daha az yalnız hissettiren bir şey—herhangi bir şey—arayanlar için... Size, bu sayfaların sorularınızın, şüphelerinizin ve özleminizin zayıflık belirtileri değil, yaşadığınızın ve bir şeylere uzandığınızın kanıtı olduğunu hatırlatmasını umuyorum.

    Ve son olarak, şarkıların, filmlerin, şiirlerin ve gelip geçici anların içinde yaşayanlar için. Tek bir sahne tüm kalpleriymiş gibi bir filmi duraklatan veya hiç yaşanmamış anılar için çalma listeleri yapanlar... Sessiz detaylarda güzellik bulan ve onları gizli hazineler gibi taşıyanlar... Bu da sizin için—bazen sanatın hissettiklerimizi taşımaya yetecek kadar güçlü olan tek dil olduğunu bilen her okur için.

    Giriş

    Bu kitap, kurdelelerle düzgünce bağlanmış mutlu sonları veya zahmetsizce yerine oturan aşk hikayelerini anlatmıyor. O, içimizde taşıdığımız dağınık, sessiz gerçekler hakkında; kemiklerimizde yaşayan ve ne kadar saklarsak o kadar ağırlaşan duygular hakkında. İlk bakışta bir aşk hikayesi gibi görünebilir, ama daha çok aradaki anlarla ilgili—bekleyişle, merakla, kelimelerden daha yüksek gelebilen sessizlikle... Bu, size asla aynı şekilde bakmayacak birini sevmekle, kalbinizi geri dönüşü olmayacağını bilerek vermekle ilgili.

    İnsanların kibar gülüşlerin ve yarım kalmış mesajların altına gömdüğü, yüksek sesle söylenmeyen türden düşünceler arasında yürüyeceksiniz. Kitap arzuyla dolu, ama filmleri parlatan ya da romanları bir öpücüğe doğru koşturan türden değil. Bu, daha sessiz bir arzu; size ait olmayan biriyle gülerken göğsünüzde sızlayan, ya da onların cevabını hep bekleyen tarafın siz olduğunu fark ettiğinizde ortaya çıkan türden... Bu, aynı zamanda takıntı hakkında da—gerilim filmlerinde gördüğümüz tehlikeli türden değil, insana özgü türden; birinin sözlerini hazine gibi saklamamız, her jestte bir anlam aramamız ve bazen ne olacaktı ki'lerden tüm dünyalar inşa etmemiz...

    Bu kitap hafifmiş gibi davranmıyor. Sayfalarına kendinden şüphe duymak, kimlik hakkında sorular, değersizlik korkusu ve belki de her zaman ikinci en iyi olduğumuza dair musallat olan şüpheler işlenmiş. Yine de sadece umutsuzluk içinde yaşamıyor. İçine, kırılgan ama gerçek, umut kırıntıları da serpiştirilmiş. Aşkın, karşılıksız olsa bile güzel olabileceği umudu... Arzunun, imkânsız hissettirse bile bize kim olduğumuza dair bir şeyler öğrettiği umudu... Ve kırık olduğumuzda bile, parçalarımızdan dürüst bir şeyler yaratabileceğimiz umudu...

    Burada bulacaklarınız, düşüncelerin gezindiği gibi dolaşan uzun cümleler, her zaman cevabı olmayan sorular ve eğer birini çok fazla, çok derinden veya çok sessizce sevdiyseniz, size kendi düşünceleriniz gibi gelebilecek yansımalardır. Bu kitap, aşkın neye benzemesi gerektiğini söylemek için burada değil. En dengesiz ve acı verici hallerinde bile aşkın bizi şekillendirdiğini hatırlatmak için burada. Bizi ham bırakıyor, ama aynı zamanda gerçek de bırakıyor.

    Eğer bir konuşmayı gece uyanık kalıp tekrar tekrar oynattıysanız, ya da telefonunuza bir ismin görünmesini bekleyerek baktıysanız, ya da taptığınız birinin yanında görünmez olmanın ne demek olduğunu bildiyseniz, kendinizi bu sayfalarda görebilirsiniz. Eğer görmediyseniz, belki de bu sayfalar sayesinde bunu yaşayanları daha derinden anlayarak ayrılacaksınız. Her iki durumda da, bu kitap sizi, aşkın gizemini çözmeye değil, bir süre içinde oturmaya davet ediyor.

    Bölüm 1: Ulaşılamayan

    Bölüm 1: Aşağılık Ben, Ulaşılamaz Sen

    Geri dönüp beni sevemeyeceğini biliyorum. İstediğim şey bu değil; sadece... Aşık olmak güzel bir şey, hatta sadece benim için olsa bile.

    Bu sözler dudaklarımdan dökülürken kırılgan hissediyor, evrene fısıldanmış bir sır gibi. Bir yanım, birine karşı duyduğum hisse tutunmanın ne kadar acınası göründüğünü biliyor. Ama içimdeki daha derin bir yanım—her şeyi çok fazla hisseden o yanım—bunun en saf sevgi biçimi olduğunu biliyor. Bu, karşılık bekleme baskısı olmayan, sadece benim kulaklarım için çalan sessiz, içsel bir senfoni. Sadece hissetmek bile yeterli.

    Dağınık biriyim. Bir ruhu taşımak için yaratılmış bir beden, kopyalanmış bir kişiliğe sahip, doğuştan ölü bir ruh. Bu sözler, kurtulamadığım bir lanet gibi. Aynaya bakıyorum ve ödünç alınmış özelliklerin bir koleksiyonunu görüyorum—bir arkadaşımın kahkahası, annemin endişeli hareketleri, favori bir karakterin konuşma tarzı... Hayran olduğum herkesin parçalarından bir araya getirilmiş bir Frankenstein kişiliği. Kendimi her zaman böyle hissettim, gerçek bir şeyin taklidi gibi. Benden nasıl güzel bir şey çıkabilir ki? Herkes bu çatlakların ve ödünç alınmış parçaların ötesini görüp, bu kaotik, kendinden nefret eden varlıkta sevilmeye değer bir şey bulabilir miydi?

    Yaralarıma toprak sürsem, çiçek açar mıydı? Bu soru, içimde sessiz bir sızı. Hayatımın en karanlık yerlerinden iyi bir şeylerin çıkabileceğine dair umutsuz bir umut. Tüm acıları, reddedilmeleri, kendimi küçük ve değersiz hissettiğim zamanları düşünüyorum. Belki tüm o acı sadece bir gübredir. Belki taşıdığım hüzün beni kırmak için değil, yeni ve güzel bir şeyi beslemek için var. Bu kırılgan bir düşünce, ama bazı günler beni boğulmaktan alıkoyan tek şey bu.

    Ve sonra sen geldin ve bu aşk içimde filizlendi. Bu bir seçim gibi hissettirmedi; yer çekimi gibiydi. Sonsuza dek karanlık sanmış bir odada aniden beliren bir ışık huzmesiydin. Saf, güzel ve lekesiz. Karşılıksız, ve korkarım onu mükemmel yapan da bu. Pazarlık yok, taviz yok, onu kaybetme korkusu yok çünkü ona asla gerçekten sahip olamadım. Karşılık almadan sevmek, aşkın gerçek kanıtıdır, sence de öyle değil mi? Gücünün ve dayanıklılığının nihai bir testi. Seyirciye veya bir partnere ihtiyaç duymadan tek başına ayakta duran bir aşk.

    Her gün onları içine çekmek ve aldığın damla için sonsuza dek minnettar olmak. İşte böyle hissettiriyor. Her sohbet, her paylaşılan kahkaha, her gelip geçici bakış bir can simidi. Söylediğin her kelimeyi, bana verdiğin her bakışı inceliyor, gizli bir anlam bulmaya çalışıyorum. Belki, sadece belki de, orada benim için de bir damla his vardır. Bunun sürekli bir arayış, bir işkence biçimi olduğunu biliyorum, ama duramıyorum. Asla tam olarak tatmin edilemeyen bir açlık bu ve yine de, hiçbir şeytense bir damlasına bile sahip olmayı yeğlerim.

    Güzellik en çok acıtan şeylerden mi gelir? Sanırım öyle. Acı beni topraklıyor. Dünyadan koptuğumu hissettiğimde, uzaklara savrulduğumu hissettiğimde, seni düşünmek beni geri getiriyor. Acı veren bir çıpa, ama beni sabit tutuyor. Seni düşünüyorum ve her şey odaklanıyor. Bunun zalim bir netlik olduğunu biliyorum. Bana, Sil Baştan filmindeki Joel'in, acısıyla bile Clementine'i hatırlamayı seçtiği sahneyi anımsatıyor, çünkü onu unutmak kendisinin en derin kısımlarını kaybetmek demek olurdu. Sana olan aşkım, karşılıksız haliyle bile kim olduğumun temel bir parçası haline geldi.

    Beni öyle bir şekilde mahvediyorsun ki, ancak Tanrı beni yeniden bir araya getirebilir. Etrafındayken egom yok oluyor. Kendimin etrafına özenle ördüğüm tüm duvarlar, seni gördüğüm an yerle bir oluyor. Gözlerinin bakışı için yaşıyorum, tıpkı bir büfedeki aç bir adam gibi, bir lokma ilgi için çaresizce. Her göz teması bir ziyafet gibi geliyor. Gülümsemen, bana bakışın—hepsi bir anda hem zirve hem dip. Kendimi tamamen görülmüş ve aynı zamanda tamamen görünmez hissediyorum.

    Acaba böyle hisseden tek ben miyim, birine bakıp onun bile varlığından haberdar olmadığı bir evreni içinde gören tek ben miyim? Hiç bu kadar kırık ve değersiz hissedip, bir insanın temsil ettiği bu karşılıksız aşkta tuhaf, acı verici bir teselli bulan tek ben miyim? Aşkın kendisi bir tür sığınağa dönüşüyor, kendi hayatımın karmaşasından saklanabileceğim bir yer.

    Bu aşk işkence. Bu, güzel, sancılı bir çelişki. En yüksek zirve ve en derin dip. Şimdiye kadar hissettiğim en güzel şey ve aynı zamanda en derin acımın kaynağı. Geceleri beni uyanık tutuyor ve gündüzleri düşüncelerimi tüketiyor. Bu, imkânsız, tatmin etmeyen bir aşk ve onu hiçbir şeye değişmem. Çünkü tuhaf bir şekilde, beni en canlı hissettiren şey bu.

    Sefiller filmindeki Eponine karakterini anımsıyorum. Cosette'e aşık

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1