Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Mesnevi-II
Mesnevi-II
Mesnevi-II
Ebook264 pages8 hours

Mesnevi-II

Rating: 5 out of 5 stars

5/5

()

Read preview

About this ebook

Bu ikinci cildin gecikmesinde bazı hikmetler vardır. İşin faydalarına dair Allah hikmetleri, kula tamamiyle malûm olsa kul, o işi yapamaz, âciz kalır. Allahnın sonsuz hikmetleri; idrakini yıkar,harabeder. Kul o işe koyulmaz. Ulu Allah, o sonsuz hikmetlerden pek az bir miktarını, kula yular yapar, onu o işe çeker. O işin faydasından hiç haber vermese kul hiç harekete gelmez. Çünkü hareket,insanların faydası içindir ve biz o yüzden işe koyuluruz. O işin hikmetini tamamiyle bildirse kul yine harekete gelemez. Nitekim devenin yuları olmasa yürümez. Fakat yular ağır ve büyük olsa yine gidemez, çöküverir. “Hiçbir şey yoktur ki hazineleri bizde olmasın. Fakat onu ancak mâlum bir miktarda indiririz. ”Toprak susuz kerpiç olmaz. Fakat “Allah gökyüzünü yüceltti, ölçülü yaptı. ”Her şeyi de ölçülü verir;sayısız, ölçüsüz değil. Ancak halk ve beşeriyet âleminden geçen kişiler, ”Allah,dilediğini sayısız bir surette rızıklandırır” hükmüne mahzar olanlar ve tatmayan bilmez sırrına erenler, bundan müstesnadır.
Birisi “Âşıklık nedir? Diye sordu. Dedim ki:Benim gibi olursan bilirsin.
Aşk, sayıya sığmaz,ölçüye gelmez sevgidir.
Bundan dolayı, hakikatte Halk sıfatıdır, kula nispet edilmesi mecazidir demişlerdir. ”Allah onları sever” sözü nerede kaldı?
Allah Peygamberine daimî ve çok salâtü selâm olsun.
MESNEVİ II
Bu Mesnevi bir müddet gecikti. Kanın süt olması için bir zaman lâzımdır.

LanguageTürkçe
Release dateFeb 19, 2013
ISBN9781301431588
Mesnevi-II
Author

Mevlana Rumi

Mevlana, bugünkü Afganistan sınırları içerisinde yer alan, horasan bölgesindeki Belh şehrinde 1207 yılında dünyaya gelmiştir. Asıl adı Muhammed Celaleddin’dir. “Mevlaya ait olan” anlamına gelen Mevlana ismi, kendisine genç yaşta ders okutmaya başladığı sıralarda verilmiştir. Anadolulu anlamına gelen Rumi ismi ise kendisine batılılarca verilmiş bir lakaptır. Mevlana, gelmiş geçmiş en büyük tasavvufçulardandır. Tasavvuf bir insan sanatıdır ve Mevlana da ömrünün çoğu döneminde insanlara hizmet için çalışmış, halk tarafından sevilen ve sayılan ayrıca bir tasavvuf şairidir. Mevlana henüz 9 yaşındayken çok büyük zorluklar içinde babası Bahâeddin Veled ve annesi Mümine Hatun ile birlikte Konya’ya göç etmişlerdir. 1225 yılında Şerefeddin Lala’nın kızı olan Gevher Hatun ile Karamanda evlenmiştir. Mevlana’nın Allah aşkını konu alan şiirleri ve sözleri günümüzde hala önemini yitirmemiştir. Çoğu ders kitaplarında, bazı romanlarda konu olan Mevlana, unutulmayacak bir geçmişe sahiptir. Zira kendisi Allah yolunda kalbini eritmiş, nefsini öldürmüş büyük bir tasavvufçudur.

Read more from Mevlana Rumi

Related to Mesnevi-II

Related ebooks

Related categories

Reviews for Mesnevi-II

Rating: 5 out of 5 stars
5/5

1 rating0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Mesnevi-II - Mevlana Rumi

    (About the Book)

    Mesnevi nedir?

    Mesnevi özellikle Arap, Fars ve Osmanlı edebiyatında kendi aralarında uyaklı beyitlerden oluşan ve aruz ölçüsüyle yazılan divan edebiyatı şiir biçimidir

    Özelliği

    Her beytinin kendi arasında kafiyelenmesi hem yazma kolaylığı sağlar hem de daha uzun metinlerin bu şekle uygun olarak kaleme alınmasına imkan tanır. Diğer nazım şekillerindeki kafiye bulma zorluğu şairleri uzun metinlerde bu şekli kullanmaya teşvik etmiştir. Bu nedenle uzun aşk öykülerinde, destanlarda mesnevi kullanılmıştır. Klasik düzende bir mesnevi; tevhid, münacat, na’t, miraciye, eserin sunulacağı büyüğe övgü, mesnevinin niçin yazıldığını açıklayan sebeb-i nazm ve hikayenin anlatımı (ağaz-ı destan) bölümlerinden oluşur.

    Konuları

    Mesnevide konu ne olursa olsun, ilk dikkati çeken özellik olayın bir masal havasında anlatılmasıdır. Akıl ve mantık ölçülerini aşan bir sürü olay birbirini izler. Olayın geçtiği yer ve zaman belirsizdir. Konuda birlik sağlanamamıştır. Hikayenin bölümleri birbirine eklenmiş ilgisiz parçalar gibi görünür. Çevre tasvirleri gerçeğe uygun değildir, hikaye kahramanları doğaüstü davranışlarda bulunur. Hikayelerde cinler, periler, devler, cadılar, ejderhalar gibi masal motifleri sık sık işlenir.

    Her beyti kendi içinde uyaklı uzun nazım biçimidir. Bir anlamda Divan edebiyatında manzum hikayelerin yazıldığı bir biçim olarak da tanımlayabiliriz. Mevlana’nın ünlü tasavvufi mesnevisi 25.700 beyitten oluşmuştur. Mevlana eserine ayrı bir isim koymamıştır; eser, nazım türü olan mesnevi adı ile bilinir.

    Mesneviler aşk, dini ve tasavvufi, ahlaki-öğretici, savaş ve kahramanlık, bir şehri ve şehrin güzelliklerini anlatma, mizah gibi türlü konularda yazılmıştır. Divan edebiyatında roman ve hikaye gibi türler olmadığı için mesneviler bir bakıma bu türlerin yerini tutmuşlardır. On bölümden oluşur.Aynı şair tarafından yazılmış beş mesneviye Hamse adı verilir. Hamse sahibi olmak bir itibar kaynağıdır. Hamse sahibi olarak tanınmış önemli divan şairleri: Ali Şir Nevai, Taşlıcalı Yahya, Nev’i-zade Atai’dir.

    Mesnevî Kelimesinin Anlamı ve Mesnevî Nazım Türü

    Mesnevî kelimesi Arapça olup sözlük mânâsı ikişer ikişer demektir. Edebiyatta ise; her beyti kendi arasında kafiyeli manzum söz söylemek olup; beyit sınırı olmadığı için uzun eserlerde tercih edilen bir nazım türü olmuştur.

    İslâm î edebiyatlarda (özellikle Fars Edebiyatı ve XV.yy'dan sonra Türk Edebiyatı) şairlerin uzun aşk hikayelerini ve destanımsı konuları işlerken kullandıkları Mesnevî tarzı Mevlâna'nın dönemine gelindiğinde (XIII yy.) bir hayli mesafe kaydetmiş; tasavvufî eserlerin hemen hemen tamamı bu nazım türünde kaleme alınmıştır. Mevlâna'nın da etkilendiği Senâî'nin (ö.1180) Hadîkatü'l- Hakîka' sı Attâr'ın (ö. 1193-1234 arası) Musîbetnâme ve Mantıku't-tayr' ı gibi eserler tasavvufî mesnevî geleneğinin ilk ve en güzel örneklerinden sayılmıştır.

    Mevlâna'nın zamanına gelinceye kadar bu şekilde edebî bir terim olarak çağrışım yapan Mesnevî kelimesi Mevlâna'nın mesnevî nazım türünde yazdığı ve bizzat adını Mesnevî olarak kendisinin koyduğu eser günümüzde de olduğu gibi yazıldıktan hemen sonra bile mânâ değiştirip tereddütsüz Mevlâna'nın Mesnevî'sini akla getirmiştir.

    HZ. MEVLÂNA' NIN MESNEVÎ'Sİ

    Adı Mevlâna'nın da eserinin birçok yerinde belirttiği gibi Mesnevî 'dir. VI. cildin ikinci beytinde Hüsâmeddin Çelebi'ye ithafen Hüsâmînâme olarak zikredilse de hemen bir sonraki beyitte Mesnevî'nin son cildi... ibaresinden anlaşıldığı üzere eserin isminde bir tereddüt yoktur. Kaldı ki Mevlâna Mesnevî'sinin I. cildinin henüz başında Bu kitap Mesnevî kitabıdır... diyerek eserinin ismini koyar.

    Mesnevî Yazılıyor...

    Daha önce belirtildiği gibi herhangi bir eser yazma endişesinde olmayan Mevlâna özellikle; Şems ve Selâhaddin-i Zerkûb'un ardından kendisine halife seçtiği Hüsameddin Çelebi'nin ısrarlarına dayanamayarak Mesnevî'yi söylemeye Çelebi de yazmaya başlar. Mevlâna'nın ölümünden 45 yıl sonra onun ve ailesinin menkıbelerini yazmaya başlayan Ahmed Eflâkî (ö.1360) Mesnevî'nin yazılmaya başlanmasını Dergâhın Mesnevîhânı Sirâceddin'in dilinden şöyle anlatır:

    Hüsameddin Çelebi bir gece Mevlâna'ya gelerek onunla baş başa kaldığı sırada baş koyup dedi ki Gazel divanı çoğaldı bunların sırlarının nurları deniz ve karaların Doğu ve Batı'nın her tarafını kapladı. Allah'a hamdolsun bütün söz söyleyenler bu sözlerin yüceliği karşısında şaşakaldılar. Eğer Senâî'nin İlâhînâme (Hadîka) tarzında ve Mantıku't-tayr 'ın vezninde bir kitap yazılsa bu bütün insanlar arasında bir hatıra olarak kalır; âşıkların ve dertlilerin can yoldaşı olur. Bu son derece büyük bir merhamet ve inayet olacaktır. Bu kulunuz da ister ki değerli dostların yüzlerini sizin kutlu yüzünüze çevirip başka bir şey ile meşgul olmasınlar. Artık bundan sonrası Hüdâvendigâr (Mevlâna) ın lûtuf ve inayetine kalmıştır.

    Bunun üzerine Mevlâna hemen mübarek sarığının içinden küllî ve cüz'î bütün sırları açıklayan bir cüz çıkartıp Çelebi Hüsameddin'in eline verdi. Bunda Mesnevî 'nin başında bulunan şu ONSEKİZ (18 BİN alemi temsil eden) beyit yazılı idi:

    MESNEVÎ'NİN İLK 18 BEYTİ

    Bişnev in ney çün hikâyet mîküned

    Ez cüdâyîhâ şikâyet mîküned

    Kez neyistân tâ merâ bübrîdeend

    Ez nefîrem merd ü zen nâlîdeend

    Sîne hâhem şerha şerha ez firâk

    Tâ bigûyem şerh-i derd-i iştiyâk

    Herkesî kû dûr mand ez asl-ı hiş

    Bâz cûyed rûzgâr-ı vasl-ı hîş

    Men beher cem’iyyetî nâlân şüdem

    Cüft-i bedhâlân ü hoşhâlân şüdem

    Herkesî ez zann-i hod şüd yâr-i men

    Vez derûn-i men necüst esrâr-i men

    Sırr-ı men ez nâle-i men dûr nist

    Lîk çeşm-i gûşrâ an nûr nîst

    Ten zi cân ü cân zi ten mestûr nîst

    Lîk kes râ dîd-i cân destûr nîst

    Âteşest în bang-i nây ü nîst bâd

    Her ki în âteş nedâred nîst bâd

    Âteş-i ıskest ke’nder ney fütâd

    Cûşiş-i ışkest ke’nder mey fütâd

    Ney harîf-i herki ez yârî bürîd

    Perdehâyeş perdehây-i mâ dirîd

    Hem çü ney zehrî vü tiryâkî ki dîd

    Hem çü ney dem sâz ü müştâkî ki dîd

    Ney hadîs-i râh-i pür mîküned

    Kıssahây-i ışk-ı mecnûn mîküned

    Mahrem-î în hûş cüz bîhûş nist

    Mer zebânrâ müşterî cüz gûş nîst

    Der gam-î mâ rûzhâ bîgâh şüd

    ûzhâ bâ sûzhâ hemrâh şüd

    Rûzhâ ger reft gû rev bâk nîst

    Tû bimân ey ânki çün tû pâk nist

    Herki cüz mâhî zi âbeş sîr şüd

    Herki bîrûzîst rûzeş dîr şüd

    Der neyâbed hâl-i puhte hîç hâm

    Pes sühan kûtâh bâyed vesselâm

    Mesnevi'nin ilk 18 Beyti

    (Dinle Neyden!)

    1 Dinle neyden, neler anlatır sana!

    Yakınır hep, ayrılıklardan yana:

    2 "Beni, kamışlıktan kestikleri an,

    Kadın erkek, inledi feryadımdan.

    3 Geçmek için, aşk derdinin şerhine,

    İsterim; hicranla yanmış bir sîne.

    4 Asıl yurdundan uzak düşen biri,

    Kavuşma zamanını bekler, geri.

    5 Her mecliste inleyip durdum; zar zar,

    Oldum, iyiye de kötüye de yar!

    6 Zannınca, dostuyum herkesin amma,

    Kimse bakmaz, içteki sırlarıma!

    7 Sırrım, feryadımın içinde durur,

    Yoktur lakin, göz ve kulakta o nur!

    8 Perdesizdir can tene, ten de cana,

    Lakin, görme izni yok, hiç bir cana.

    9 Ateştir şu ney sesi, hava değil.

    Kimde bu ateş yoksa, ölmüş bil.

    10 Aşk ateşidir, içindeki neyin,

    Aşk coşkusudur, özündeki meyin.

    11 Neydir, yardan ayrılana, gerçek yar,

    Ki perdeleri, perdemizi yırtar!

    12 Kim görmüş, ney gibi, zehir ve derman?

    Kim görmüş, ney gibi, bir dost ve hayran,

    13 Verir, kan dolu bir yoldan haber, ney.

    Mecnundan, aşk öyküleri söyler, ney.

    14 Nasıl ki, kulaksa talibi dilin,

    Akla sırdaş da deliliktir, bilin!

    15 Aşk derdimizle, durgun aktı günler,

    Ateşlere dost olup, yaktı günler.

    16 Geçsin günler, yok endişeye mahal,

    Ey, saflıkta benzersiz dost, gitme, kal!

    17 Suya kanar, balıktan gayri her ne var,

    Nasipsizin günü, uzar da uzar!

    18 Anlar mı hiç, pişmişin halinden ham?

    Sözü, kısa kesmek gerek, vesselam!"

    Mevlâna da Çelebi Hüsameddin'e cevapla böyle bir eser yazmasının Allah'ın gayb âleminden kendisine ilham olunduğunu belirtir ve böylece Mesnevî'nin söylenmesi ve Çelebi vasıtası ve ricasıyla yazılmasına başlanmış olur. İşte, böylece biz de Mesnevi-I Şerifi, 26.000 beyitten oluşan bu eserimizde herbiri 500 beyitten oluşan toplam 45 ŞERİF altında vereceğiz..

    İçindekiler

    (Table of Contents)

    Kitap Hakkıda (About the Book)

    CİLT 2

    ŞERİF I

    ŞERİF II

    ŞERİF III

    ŞERİF IV

    ŞERİF V

    ŞERİF VI

    ŞERİF VII

    ŞERİF VIII

    CİLT 2

    Bu ikinci cildin gecikmesinde bazı hikmetler vardır. İşin faydalarına dair Allah hikmetleri, kula tamamiyle malûm olsa kul, o işi yapamaz, âciz kalır. Allahnın sonsuz hikmetleri; idrakini yıkar,harabeder. Kul o işe koyulmaz. Ulu Allah, o sonsuz hikmetlerden pek az bir miktarını, kula yular yapar, onu o işe çeker. O işin faydasından hiç haber vermese kul hiç harekete gelmez. Çünkü hareket,insanların faydası içindir ve biz o yüzden işe koyuluruz. O işin hikmetini tamamiyle bildirse kul yine harekete gelemez. Nitekim devenin yuları olmasa yürümez. Fakat yular ağır ve büyük olsa yine gidemez, çöküverir. Hiçbir şey yoktur ki hazineleri bizde olmasın. Fakat onu ancak mâlum bir miktarda indiririz. Toprak susuz kerpiç olmaz. Fakat Allah gökyüzünü yüceltti, ölçülü yaptı. Her şeyi de ölçülü verir;sayısız, ölçüsüz değil. Ancak halk ve beşeriyet âleminden geçen kişiler, Allah,dilediğini sayısız bir surette rızıklandırır hükmüne mahzar olanlar ve tatmayan bilmez sırrına erenler, bundan müstesnadır.

    Birisi "Âşıklık nedir? Diye sordu. Dedim ki:Benim gibi olursan bilirsin.

    Aşk, sayıya sığmaz,ölçüye gelmez sevgidir.

    Bundan dolayı, hakikatte Halk sıfatıdır, kula nispet edilmesi mecazidir demişlerdir. Allah onları sever sözü nerede kaldı?

    Allah Peygamberine daimî ve çok salâtü selâm olsun.

    MESNEVİ II

    ŞERİF I

    1. Bu Mesnevi bir müddet gecikti. Kanın süt olması için bir zaman lâzımdır.

    2. Bahtın yeni bir çocuk doğurmadıkça kan, tatlı süt haline gelmez. Bunu güzelce duy.

    3. Hak Ziyası Hüsamettin, göğün yücesinden tekrar dizgin çevirince yine Mesnevi’ye başlandı.

    4. Hakikatler miracına gitmişti, o yüzden onun baharı olmadığı cihetle koncalar açılmamıştı.

    5. Denizden tekrar kıyıya dönünce Mesnevi şiirinin çengi de düzeldi, çalınmaya başlandı. Ruhların cilâsı olan Mesnevi’ye, yeniden recebin on beşinci günü başlandı. Bu alışverişe başlayış tarihi, (Hicri) 662 tarihiydi.

    Bir bülbül buradan uçup gitti, dönüp yine geri geldi. Bu manaları anlamak için doğanlaştı. Bu doğanın konağı, padişahın kolu olsun; bu kapı, halka ebediyen açık kalsın.

    10. Bu kapının afeti, heva ve şehvettir. Yoksa burada daima şerbetler içilir durur. Bu ağzı kapa da o âlemi gör. O âleme gözbağı, boğaz ve ağızdır.

    Ey ağız, sen esasen cehennemin bir alevisin! Ey cihan, sen zaten bir berzaha benzersin! Baki nur, aşağılık dünyanın ardındadır. Saf süt, kan nehirlerinin ardındadır. Oraya ihtiyarsız bir attın mı… sütün karışır, kan haline gelir.

    15. Âdem peygamber, nefis zevkine bir adım attı, cennetin baş köşesinden ayrılma zinciri, boğazına geçti.

    Melek, Şeytandan kaçar gibi ondan kaçmaya başladı. Bir lokma ekmek için ne kadar gözyaşı döktü.

    Gerçi cüret ettiği suç bir kıl kadardı. Fakat o kıl iki gözde bitmişti.

    Âdem,kadim nur’un gözüydü.Gözde kıl,büyük bir dağ kesilir.

    Eğer Âdem, o hususta meşverette bulunsaydı pişman olup özürler serdetmezdi.

    20. Çünkü bir akıl, başka bir akılla birleşti mi; kötü işe, kötü söze mani olur. Fakat nefis, başka bir nefisle dost olursa cüzi akıl muattal olur, bir işe yaramaz. Yalnızlıktan ümitsizliğe düşünce güneş gibi bir sevgilinin gölgesi altına gir.

    Yürü, tez bir Allah dostu ara. Böyle yaptın mı, Allah, senin dostun olur. Halvette oturup gözünü yuman da bunu yine dosttan öğrenmiştir.

    25. Ağyardan halvet etmek gerek, yardan değil. Kürk, kışın işe yarar, baharın değil. Akıl başka bir akılla birleşti mi nur artar, yol meydana çıkar. Fakat nefis, bir başka nefisle sevinir, gülerse karanlık çoğalır, yol gizlenir. Ey avcı, dost senin gözündür. Onu çerçöpten arı tut. Sakın dil süpürgesiyle ona toz kondurma. Göze tozu toprağı hediye götürme.

    30. Zira mümin, müminin aynası olunca yüzü buğulanmadan kurtulur.

    Mahzunluk zamanında dost, can aynasıdır. Aynanın yüzünü nefesle buğulandırma.

    Nefesinden buğulanıp yüzünü senden örtmemesi için her nefeste soluğunu tutman lâzım.

    Topraktan aşağı mısın ki ? Toprak bile sevgiliyi bulunca bir bahar yüzünden yüz binlerce çiçeğe kavuştu.

    O yaş ağaç, sevgiliyle buluşunca hoş bir hava yüzünden baştan ayağa açıldı, donandı.

    35. Fakat gözün aykırı bir dost görünce başını, yüzünü yorgana çekti.

    Kötü dostla ünsiyet, belâya bulaşmaktır. Mademki o geldi, bana uyumak düşer. Uyuyayım da Eshabı Kehf’ten olayım. O sıkıntıda o minnette mahpus kalmak, Dıkyanus’tan iyi dedi. Eshabı kehf’in uyanıklığı,Dıkyanus’a kulluk etmekti. Fakat uykuları; şereflerini, haysiyetlerini korumuş oldu. Bilgiyle uyumak uyanıklıktır. Vay bilgisizle oturan uyanık kişiye !

    40. Kargalar, güz mevsimi otağlarını kurdular mı, bülbüller gizlenir ve susarlar.

    Çünkü gül bahçesi olmayınca, bülbül sükût eder. Güneşin kayboluşu, uyanıklığı öldürür.

    Ey güneş ! Sen yeraltını aydınlatmak üzere bu gül bahçesini terk ediyorsun.

    Fakat marifet güneşi, bir yerden bir yere gitmez, o güneş dolunmaz. Onun tanyeri akıl ve candan başka bir yer değildir.

    Hele işi gücü ; gündüz olsun gece olsun, âlemi aydınlatmak olan o cihanın kemal güneşi hiç kaybolmaz.

    45. İskender’sen gün doğusuna gel. Ondan sonra nereye gidersen nurlusun, kuvvetlisin! Ondan sonra nereye varsan orası doğu olur; doğrular senin batına âşık kesilir. Senin yarasa duygun batıya doğru koşmakta, inciler saçan duygun da doğuya doğru akmakta. Ey atlı ! Duygu yolu, eşeklerin yoludur.Ey eşeklere karışan, utan! Bu beş duygudan başka beş duygu daha vardır. O duygular kırmızı altın gibidir, bunlar bakır gibi.

    50. Tanıyışta, anlayışta mahareti olanlar, o pazarda nasıl olur da bakır duyguyu altın duygu gibi alırlar? Bedenlerin duygusu, zulmet gıdası yemekte, can duygusuysa bir güneşten çerezlenmekte. Ey duygularını derleyip toplayarak gayp âlemine götüren! Musa gibi elini koynundan çıkar. Ey sıfatları marifet güneşi olan! Bu âlem güneşi, bir sıfatla mukayyettir. Halbuki sen gâh güneş olursun, gâh deniz. Gâh Kafdağı kesilirsin, gâh Anka.

    55. Fakat hakikatte sen ne bu olursun, ne o. Ey vehimlerden uzak, ey ilerden ileri!

    Ruh; ilimle, akılla dosttur. Ruhun Arapça’yla, Türkçe’yle ne işi var?

    Ey nakşı, sureti olmayan! Bunca nakışlar, bunca suretlerle, sana hem müşebbih hayran olmuştur, hem muvahhit!

    Gâh müşebbihi muvahhit yapmakta, gâh suretler muvahhidin yolunu kesmekte.

    Gâh sarhoşlukla sana Ebül Hasen der, gâh ey yaşı küçük, ey bedeni taze ve yumuşak güzel diye hitabeder.

    60. Bazen de kendi suretini viran eder ve bunu, sevgiliyi tenzih etmek için yapar. Duygu gözünün mezhebi, İtizaldir. Akıl gözüyse vuslata kavuşmuştur, Sünnî’dir. İtizale uyan, duyguya kapılmıştır. Fakat sapıklıktan kendini Sünnî gösterir. Duyguda kalan kişi, Mutezilî’dir. Sünnî’yim dese de cahillikten der. Duygudan çıkan kişi Sünnî’dir. Gören göz, izi hoş akıl gözüdür.

    65. Hayvan duygusu padişahı görseydi öküzle eşek de Allahyı görürdü.

    Sende hayvan duygusundan başka, heva ve hevesten dışarı bir duygu olmasaydı.

    Âdem oğulları; nasıl olurda mükerrem, nasıl olur da hayvanla müşterek duygu ile sırra mahrem olurlardı?

    Sen suretten kurtulmadıkça Allahya surete sığmaz, yahut sığar demen, aslı olmayan bir sözden ibarettir.

    Tasvire sığar, yahut sığmaz bahsi; tamamiyle iç olmuş, suretten kurtulmuş adamın harcıdır.

    70. Eğer körsen köre teklif yoktur. Değilsen yürü, var; sabır kurtuluşun anahtarıdır. Sabır ilâcı, gözlerin perdesini de yakar, göğüsleri gönülleri de yarıp açar. Gönül aynası saf ve pak bir hale gelince sudan, topraktan hariç suretler görürsün. Nakşı da müşahede edersin, nakkaşı da. Devlet yaygısını da, onu döşeyeni de. Sevgilimin hayali bana Halil gibidir. Sureti put ama manası putları kırmakta.

    75. Allah’ya şükür olsun ki o zahir olunca can, onun hayalinden, kendi hayalini gördü.

    Kapısının toprağı, gönlümü teshir etti. Senin toprağına karşı ululananın toprak başına.!

    Dedim ki; Eğer güzelsem bu güzelliği onun lûtfu olarak kabul ederim. Değilsem zaten çirkinlikler bile bana güler!

    Çaresi şu: Kendime bakayım kendime çeki düzen vereyim. Bakalım, ona lâyık mıyım, değil miyim?

    O güzeldir, güzelliği sever. Taze bir delikanlı, kart bir ihtiyarı nasıl seçer?

    80. Temizler, kimlerindir? Temizlerin. Şu meydandadır: Güzel, güzeli sever, güzeli ister.

    Şunu bil ki güzel, güzeli cezbeder. Temizler,temizler içindir âyetini oku!

    Âlem de her şey, bir şey cezbeder. Sıcak sıcağı çeker , soğuk soğuğu.

    Aslı olmayan, aslı olmayanları çekmektedir, bakilerde bakilerden sarhoş olmakta.

    Cehennem ehli olanlar, cehennem ehli olanları cezbeder. Nura mensup olanlar, ancak nura mensup olanları ister.

    Gözünü yumdun mu canın kopuyormuş gibi bir eleme, bir ıstıraba düşersin. Gözün, gündüzün nurundan ayrılmaya sabrı yoktur.

    85. Gözünü yumdun mu tasalanır, gama, gussaya düşersin. Gözün nuru, gündüzün nurundan ayrılamaz.

    Senin tasan, gam ve gussan; hemencecik gündüzün nuruna kavuşmak isteyen göz nurunun cazibesinden ileri gelir.

    Gözün açıkken de tasalanırsan bil ki gönül gözünü yummuşsundur,onu aç!

    Bil ki sıkıntı gönlünün iki gözü de kapalı olduğundandır. Gönül gözü kıyasa sığmaz bir ziya arayıp durmaktadır.

    O iki ebedî nurun firkati, seni tasalandırmaktadır. Onu koru!

    90. O madem ki beni çağırmakta, ben

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1